Merhaba kıymetli Gazete Göktürk okurları. Son dönemde siyasetin nabzı ağırlıklı olarak adliye koridorlarında atıyor. Yakın dönemde gözler BB başkanı Ekrem İmamoğlu üzerinde olsa da, son duruşmada söyledikleriyle Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın yeniden dikkatleri üzerine topladığını ifade edebiliriz. Önce kısaca Ümit Özdağ neden gözaltına alındı ve tutuklu olarak mahkeme süreci nasıl devam ediyor, haberlendirelim.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ şu anda cezaevinde tutuklu bulunuyor. Tutuklanmasının gerekçeleri arasında "Cumhurbaşkanına hakaret" ve "halkı kin ve düşmanlığa tahrik" suçları yer alıyor. Bu suçlamalar, Özdağ’ın partisinin il başkanları istişare toplantısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik sarf ettiği sözler ve sosyal medya paylaşımlarıyla ilgili olarak başlatılan soruşturmalar sonucunda ortaya çıktı.
Ümit Özdağ’ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik, "Hiçbir hadise Türk milletini, ateist, hristiyan yapamamıştı. Erdoğan döneminde Türk milletinin geniş kesimleri Allah’la aldatanlardan dolayı dinlerinden soğumaya başladılar" sözleri başta olmak üzere, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, başta FETÖ olmak üzere tarikat ve cemaatler ile işbirliği içinde hareket ettiğini ve ülkeyi bir AK Parti faşizanlığına döndürdüğünü söylemişti.
Bu konuşmasının ardından Özdağ, 20 Ocak 2025 tarihinde yemek yediği bir restoranda gözaltına alındı ve İstanbul’a sevk edildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında, sosyal medya paylaşımları ve Ambargo TV çalışanı Ramin Saeidi ile yaptığı görüşmeler delil olarak değerlendirildi.
Tutuklanmasının ardından cezaevine gönderilen Özdağ, cezaevinden gönderdiği bir mektupta, tutuklanma nedeninin Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması için baskı oluşturma amacı taşıdığını iddia etti.
19 Ocak’tan beri tutuklu olarak yargılanan Ümit Özdağ’ın 29 Nisan 2025 tarihinde çıktığı mahkemede yaptığı 30 sayfalık savunmasında, AK Parti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında yaptığı sert eleştiriler gündeme damgasını vurdu. Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’nda İstanbul 35. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından görülen duruşmaya katılımın yoğunluğu sebebiyle İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonuna alındı. Duruşmaya Zafer Partisi yöneticileri ve partililer hariç CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP İstanbul Başkanı Özgür Çelik, BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş ve parti üst düzey yöneticileri katılım sağladı. Ümit Özdağ savunmasında, sözlerini Cumhurbaşkanına değil, AK Parti Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik söylediğini belirtirken, savunmasına Türk tarihinden örneklemeler vererek devam etti. Erdoğan’ın izlediği politikaların, başta FETÖ olmak üzere tarikat ve cemaatlerin Türkiye’nin stratejik konumlarına girmelerine vesile olduğunu ve paralel bir yapılanmaya sebebiyet verildiğini söyledi.
Ayrıca Ergenekon ve Balyoz operasyonlarının bu paralel yapılanma üzerine ortaya çıktığını ve şu an başta kendisinin olduğu tutuklamaların da bu tarz bir operasyon olduğunu belirtti.
Ümit Özdağ ayrıca Erdoğan döneminde Türk milletinin geniş kesimlerinin, Allah ve Türk milletinin manevi değerleri ile milletimizi aldatanlardan dolayı dinlerinden soğumaya başladığını ve Erdoğan döneminde deist ve ateist sayısının yüzde on altıya ulaşmasına dikkat çekti.
Ümit Özdağ, sözlerinin hakaret değil, siyasi bir eleştiri olduğunu vurguladı. Savunmasının ardından dava 10 Eylül tarihine ertelendi.
CHP VE EKREM İMAMOĞLU
Elbette Ümit Özdağ haricinde bir mahkeme kaosu da Ekrem İmamoğlu saflarında yaşanıyor. Tutuklanmasından bugüne henüz tatmin edici bir delil ortaya çıkmaması, davanın siyasi bir dava olduğuna yönelik kutuplaşmaları giderek artırıyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in de bu olayda dersine iyi çalıştığını söylemek durumundayım; sürekli devam eden mitingler, TV ve sosyal medyada düzenli bilgilendirmeler ile konuyu daima canlı tutuyor.
Geleneksel ve yeni medyada her iki grubun karşılıklı atışmaları ve üretilen bir delil ya da bilginin anında karşı cepheden yalanlanması, davayı bir mahkeme sürecinden çok gerilim filmine çevirdi. Bu mahkeme sonucu ne olur bilemiyorum, ama bildiğim bir tek şey var; o da sonucun artık kimseyi tatmin etmeyecek olması.
PARLAMENTER SİSTEME DÖNÜŞ
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Fatih Altaylı’nın YouTube kanalında yaptığı röportajda söylediği bir söz, kafalardaki birçok soru işaretini şimdilik rafa kaldırdı. Gerek hükümet gerekse muhalif kesimin bir kısmında, Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğunun en çok Özgür Özel’e yaradığı ve bunu kullanarak kendisinin Cumhurbaşkanı adayı olacağı konuşuluyor. Elbette bu durumda Mansur Yavaş’ın da farklı bir parti bloğu ya da bağımsız 3. bir başkan adayı olacağı görüşüne sebep olmaktaydı. Özgür Özel katıldığı programda, Ekrem İmamoğlu’nun aday olmamak gibi bir seçeneği olmadığını, ancak olası bir olumsuz senaryoda adaylarının Mansur Yavaş olacağını, seçimi kazandıktan sonra ise hızlıca parlamenter sisteme dönülerek Cumhurbaşkanı Mansur Yavaş, Başbakan Ekrem İmamoğlu olacağını belirtti.
OLASI BİR EKREM İMAMOĞLU CEZA BİLE ALSA ARTIK GÜÇ BİZDE NASILSA İPTAL ETTİRİRİZ DEMEK NE DERECE DOĞRU?
İkinci olarak olası bir seçim galibiyeti sonrasında tam da tüm güç eldeyken parlamenter sisteme geçilir mi, emin değilim! Elbet bir süre sonra geçilecektir, ancak bu en az 3 ya da 4. yönetim yıllarında dillendirilmeye başlanır.
GENÇLERİN SİYASETTEN UZAKLAŞMASI: UMUTSUZLUK MU, YENİ ARAYIŞ MI?
Z kuşağının büyük bölümü siyaseti kirli, etkisiz ve umutsuz olarak görüyor. Ancak bu ilgisizlik aynı zamanda yeni bir politik bilinçlenmenin de habercisi olabilir. Sosyal medya aktivizmi, topluluk temelli hareketler ve bireysel hak odaklı talepler, klasik siyaset anlayışına meydan okuyor.
Son yıllarda yapılan birçok araştırma, Türkiye’de ve dünyada gençlerin büyük bir bölümünün mevcut siyasi partilere ve liderlere güvenmediğini gösteriyor. Türkiye özelinde bakıldığında, özellikle 18–30 yaş arası seçmenlerin büyük kısmı, seçimlere katılımda isteksiz davranıyor ya da oy verse bile “temsil edilmediklerini” dile getiriyor.
Bu durum, sadece siyasete ilgisizlikle açıklanamaz. Gençlerin siyasetten uzaklaşmasının ardında, kronik işsizlik, liyakatsizlik, ifade özgürlüğü sorunları ve kutuplaşmış medya gibi somut nedenler yatıyor. Genç kuşak, siyaset kurumunun kendi sorunlarına çözüm üretemediğini düşünüyor.
Ancak bu ilgisizlik, tamamen bir “kopuş” anlamına gelmiyor. Gençler artık klasik siyaset yapma biçimlerinden ziyade sosyal medya, kampanya organizasyonları, bireysel protestolar ve dijital topluluklar aracılığıyla seslerini duyurmayı tercih ediyor.
Instagram canlı yayınları, Twitter kampanyaları, YouTube belgeselleri ya da çevrim içi dilekçeler, yeni kuşağın politik tutumlarını şekillendiren başlıca araçlar haline geldi. Bu yeni katılım biçimi, “görünmeyen bir siyaset” üretiyor; sandıktan değil, sokaktan ve ekrandan yükselen bir siyaset.
Gençler için artık ideolojik kutuplar değil, değerler önemli. Çevre duyarlılığı, kadın hakları, LGBTİ+ hakları, ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve adalet gibi evrensel ilkeler, onların siyasal duruşlarının merkezini oluşturuyor.
Bu kuşak, eski nesillerin benimsediği “sağ-sol”, “milliyetçi-liberal” ayrımlarından ziyade “adil-adaletsiz”, “özgür-baskıcı” gibi daha somut ve evrensel karşıtlıklar üzerinden pozisyon alıyor.
Gençlerin siyasete duyduğu güvenin yeniden tesis edilmesi için şeffaflık, liyakat, katılımcılık ve dijital hakların genişletilmesi gibi somut adımlar gerekiyor. Ayrıca siyasetin dili de gençleşmeli: Didaktik, tepeden bakan, ayrıştırıcı bir söylem yerine; kapsayıcı, açık, empatik bir siyaset anlayışı, gençleri tekrar sürece dahil edebilir.
Gençlerin siyasetten uzaklaşması sadece bir “ilgisizlik” değil, aynı zamanda mevcut düzene bir eleştiri biçimidir. Siyasi partiler ve liderler bu eleştiriyi doğru okuyamazsa, gençler ya tamamen kopacak ya da kendi siyasette. Belki de gelecek, şu anda sokakta, sosyal medyada ya da üniversite kulüplerinde büyümekte olan “yeni bir siyaset”tir.