13 Haziran sabahı, Ortadoğu’da bir dönemin daha sonu geldi.

İsrail Hava Kuvvetleri’nin “Operation Rising Lion” kapsamında İran’daki Fordo, Natanz ve İsfahan gibi nükleer tesislere düzenlediği beklenmedik saldırı, sadece askeri değil, jeopolitik bir sarsıntının da habercisiydi. Bu saldırıyla başlayan ve üç hafta süren çatışma, yalnızca iki ülke arasında değil, vekalet savaşları, enerji güvenliği ve büyük güç dengeleri açısından da tarihi sonuçlar doğurdu.

Peki ne oldu da İsrail İran’ı vurdu; İran, 2025 başından itibaren uranyum zenginleştirme kapasitesini yüzde 90 saflık eşiğine yaklaştırmıştı. İran’ın Fordo nükleer tesisindeki gelişmeler, İsrail’i kırmızı alarma geçirdi. Tel Aviv yönetimi, İran’ın nükleer silaha çok yaklaştığını ve artık zaman kaybetmeden önleyici hamle yapılması gerektiğini savundu.

Ancak bu sadece teknik değil, aynı zamanda siyasi bir karardı. Netanyahu, içerideki koalisyon baskılarına rağmen sertlik yanlısı politikasını sürdürdü ve kamuoyunda “güvenlik mimarı” konumunu pekiştirdi.

İsrail saldırılarına İran gecikmeden yanıt verdi. 150’den fazla balistik füze ve 100’e yakın drone, İsrail hava sahasına yöneldi. Ancak Arrow–2, Arrow–3 ve ABD destekli Patriot–THAAD sistemleri, bu saldırıların büyük bölümünü bertaraf etti.

Yine de İran için askeri kayıplar ağırdı. IRGC (Devrim Muhafızları) komutanları öldürüldü, bazı balistik füze rampaları ve yeraltı üsleri vuruldu. Tahran ve Kum gibi şehirlerde panik havası oluştu, Tahran’dan 100 binin üzerinde kişi kaçtı. Ekonomi zaten kırılganken, halkın sokaklara dökülmesiyle birlikte rejim baskısı yeniden tırmandı.

Bu süreçte ABD'nin pozisyonu hem destekleyici hem de dengeleyiciydi. Trump yönetimi, İsrail'e istihbarat, THAAD savunması ve Körfez'deki destroyerlerle taktik destek sağladı. Aynı zamanda İran’daki bazı nükleer noktalara hassas saldırılar da gerçekleştirildi. Ancak bu durum, Washington'da iç tartışmaları körükledi.

Senato’da "gelecekteki askeri operasyonlar Kongre onayına bağlı olsun diye konuşulurken, Trump buna cevabı olarak "İran’ı caydırmak için hızlı refleks gerek” oldu.

Petrol Ateşkesi:

23 Haziran’da ABD'nin arabuluculuğuyla bir ateşkes imzalandı. Ama bu barış değil; cephelerde hâlâ küçük çatışmalar sürüyor. Her iki taraf da birbirini ihlalci ilan ediyor. İran, ABD'nin diplomatik samimiyetine güvenmiyor. İsrail ise olası ikinci dalga saldırılar için teyakkuzda.

Hürmüz Boğazı çevresinde yükselen gerilim, petrol fiyatlarını 103 dolara kadar fırlattı. Küresel piyasalarda güvenli liman arayışı arttı. Trump yönetimin İsrail’e bu sefer gönülsüz yardımının sebeplerinden biri beklide en önemlisi bu olabilir, sadece ABD değil, Avrupa’da aynı kaygıyı taşıyor. Özellikle Hürmüs boğazının kapanma senaryosunda Avrupa devletleri yeniden Rus Petrolü ve Doğalgazına muhtaç hale gelecek, bunun farkında olan Rusya yönetimi ise sessiz bir bekleyiş içerisinde. Bu gerçekleşirse Ukrayna Rusya savaşı ile başlayan AB yaptırımları boşa düşebilir, bu da bölgedeki dengeleri tamamen değiştirecektir.

Bu yazıyı kaleme alırken ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” sözü aklıma geldi, ileri görüşlülüğüne ve zekasına bir kez daha hayranlığım arttı. Bu coğrafyada 100 yıldır gerçek bir savaş yaşamadan ve toprak kaybetmeden varlığınızın devam etmesi için çok sağlam temellerinizin devlet bilincinizin olması gerek.

Muharrem İnce'nin CHP'ye Dönüşü: KILIÇDAROĞLU'NA KARŞI Bir Hamle mi?"


Siyaset, beklenmedik dönüşlerin ve sürprizlerin sahnesidir. Muharrem İnce'nin yeniden CHP'ye katılması Türkiye siyasetinde yeni bir tartışma başlattı. 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP'nin adayı olan ve sonrasında partiden ayrılarak Memleket Partisi'ni kuran İnce'nin bu hamlesi hem kendi siyasi geleceği hem de muhalefetin dinamikleri açısından önemli sonuçlar doğurabilir.
Muharrem İnce, uzun yıllar CHP'nin önemli isimlerinden biri oldu. Özellikle 2018 seçimlerindeki performansıyla geniş kitlelerin beğenisini kazandı. Ancak sonraki süreçte parti içi anlaşmazlıklar ve liderlik stratejilerindeki farklılıklar nedeniyle CHP'den ayrıldı. Memleket Partisi'ni kurarak "yeni bir siyasi hat" vaat etse de beklenen etkiyi yaratamadı. Şimdi, CHP'ye dönen İnce, adeta bir "yeniden doğuş" arayışında.

Peki ne oldu da böyle bir geri dönüş yaşandı? Özellikle CHP’ye kayyım atanacak sözleri kulislerde dolanırken ve eski genel başkanları Kemal Kılıçdaroğlu’nun “CHP’ye kayyım gelse daha mı iyi olur” sözü sonrası bir karşı hamle olarak düşünülebilir. Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin yeniden başına geçmek istediği bir sır değil, CHP genel kongresine olası bir mutlak butlan oluşması sonrası eski başkan olarak geri dönebilir ki bu dönemde başka şekilde gelmesi zaten imkânsız, bu olmazsa partiye bir kayyım atanacaktır. Açıkçası böyle bir ihtimalin olması bile ülkemiz ve hukuk sistemimiz açısından hiç olumlu sonuçlar doğurmayacaktır. Peki diyelim oldu, açıkçası kayyım atanması bence CHP için daha hayırlı olacaktır, çünkü kayyım CHP’yi 45 gün içinde olağanüstü kongreye götürmek zorunda, akabinde zaten Özgür Özel yeniden başkanlığa gelecektir. Ancak Özgür Özel’e de bir yasaklama çıkarsa işte burada Muharrem İnce devreye girebilir.

İkinci bir senaryo da Muharrem İnce’nin Mansur Yavaş’a karşı getirilmesi de olabilir. Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğu devam ederse, olası en güçlü Cumhurbaşkanı adayı Mansur Yavaş, ancak ilk günden beri CHP yönetiminin ve Özgür Özel’in kafasında Mansur Yavaş’ın olmadığını her yazımda dile getirdim. Özellikle Kemal Kılıçdaoğlu’na yakınlığı ve milliyetçi bir cepheden gelmesi nedeniyle aslında istenmeyen adam durumunda. CHP yönetimi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendi tabanına Mansur yavaş yerine İnce’nin adaylığının tepki almayacağını ve destek göreceğini düşünüyor olabilir, ancak başta İYİ Parti ve Zafer partisi bu hamleye ne tepki verir ona bugünden yorum yapmak ancak siyasi falcılık olur. Bir de Memleket partisi ve partinin sevenleri, destekleyenleri var. Muharrem İnce’den sonra geriye Memleket Partisi sadece tabela partisi olarak devam edecektir, ancak seçmenlerin CHP’ye geçeceğini ya da destekleyeceklerini pek sanmıyorum. Zafer Partisi ve İYİ Parti’ye bu dönemde yeni geçişler olacaktır.

Sonunda ne olur elbet zaman gösterecektir, hele bizim gibi her gün yeni bir haberle uyanan memlekette ancak Allah bilir. Ancak bu hamlenin CHP’ye çok da faydalı sonuçlar getireceğini hiç sanmıyorum.