Uzun yıllardır çatışmaların, gerginliklerin ve kutuplaşmaların gölgesinde nefes alan Türkiye, bugünlerde alışılmadık bir sessizlik yaşıyor.
Ancak bu sessizlik, bir kabullenmenin değil; bir fark edişin, bir yeniden doğuşun sessizliği. Yıllar boyunca barış sözcüğü çoğu zaman siyasetin dilinde bir araç, halkın gönlünde ise bir özlem olarak kaldı. Şimdi ise, toplumun derinlerinde, bir umut gibi yeniden filizleniyor: Gerçek bir barış isteği. Artık insanlar, farklı düşüncelerin çatıştığı değil, birbirini anladığı bir ülkenin hayalini kuruyor. Kahvehanelerde, tarlalarda, fabrikalarda, üniversitelerde, sokaklarda konuşulan meseleler değişiyor. “Kim haklı, kim haksız” tartışmalarının yerini “nasıl iyileşiriz” sorusu alıyor. Bu bile başlı başına büyük bir dönüşümün işareti.
TOPLUMUN SESSIZ YORULUŞU
Türkiye, uzun yıllardır sancılı bir dönemden geçiyordu. Siyasi kavgalar, ekonomik sıkıntılar, kimlik tartışmaları, insanları yordu. Farkında olmadan herkesin omzuna bir ağırlık çökmüştü. Kardeş kardeşe küsmüş, dost dosttan uzak düşmüştü. Ancak hiçbir toplum sonsuza kadar bu yükü taşıyamaz. Bir noktadan sonra kalpler, nefes almak ister. İşte bugünlerde o nefesin sesi duyuluyor. Bu barış ortamı, tepeden gelen bir anlaşmanın ya da masada alınan kararların ürünü değil. Halkın içinden, sokaktan, evlerden, yüreklerden yükselen bir çağrı bu. Annelerin, çocuklarının geleceğini düşünürken söylediği sessiz bir dua. Gençlerin, artık başka ülkelere değil, kendi ülkesine umutla bakma isteği. İşte bu yüzden bu barış, diğerlerinden farklı; çünkü gerçekten halkın kalbinde doğdu.
BİRLİKTE YAŞAMANIN DEĞERİ
Türkiye’nin güzelliği, tek bir renkten değil; bin bir tonun bir araya gelmesinden geliyor. Bu ülkenin toprağında Türk’ü de var, Kürt’ü de; Laz’ı, Çerkez’i, Arap’ı, Boşnak’ı da… Aynı sofrada farklı dillerin türküsü söylenir, aynı gökyüzüne farklı dualar yükselir. Bu farklılık, ayrılık değil, zenginliktir. Bunu fark eden bir millet, geleceğini yeniden inşa etmeye başlar. Gerçek barış, sadece silahların susması değildir. Gerçek barış, vicdanların sessizleşmesi, öfkenin yerini empatiye bırakmasıdır. Çocukların okul yolunda korkmadan yürümesi, gençlerin düşüncelerini ifade ederken endişe duymamasıdır. Bir ülkede barış varsa, o ülke büyür; sadece ekonomik olarak değil, ruh olarak da.
SİYASETİN ÜZERİNDE BİR BARIŞ BİRLİKTE YAŞAMANIN DEĞERİ
Türkiye’nin güzelliği, tek bir renkten değil; bin bir tonun bir araya gelmesinden geliyor. Bu ülkenin toprağında Türk’ü de var, Kürt’ü de; Laz’ı, Çerkez’i, Arap’ı, Boşnak’ı da… Aynı sofrada farklı dillerin türküsü söylenir, aynı gökBugün Türkiye’de siyasetin dili bile değişmek zorunda kalıyor. Çünkü toplum, artık gerginlikten beslenen söylemlere değil, huzurdan güç alan adımlara destek veriyor. Liderler, bu halkın değişen ruh halini görmezden gelemez. Halk, artık kavga değil, çözüm görmek istiyor. Barışın dili, siyasetin üstündedir; çünkü o dil, kalpten gelir. Ve bu dönemde en çok ihtiyaç duyulan şey, karşılıklı samimiyet. Herkesin kendi geçmişiyle yüzleşmesi, hatalardan ders çıkarması. Çünkü barış, sadece “affetmek” değil, “anlamak” demektir. Anladığın insana düşmanlık kolay kolay sığmaz. Yarına Umutla Bakmak Bu yeni barış ortamı, belki kırılgan, belki de daha çok özen isteyen bir bahar gibi. Ama her bahar gibi, umut dolu. Bugün Türkiye’nin dört bir yanında insanlar, yeniden konuşmayı, dinlemeyi, anlamayı öğreniyor. Bu kolay bir süreç değil, ama değerli bir yolculuk. Bir ülke, silahların susmasıyla değil, kalplerin barışmasıyla güçlü olur. Bugün Türkiye, belki de en güçlü dönemlerinden birine adım atıyor: Çünkü bu kez barış, sadece devletin değil, milletin kalbinde kök salıyor. Ve belki de yıllardır aradığımız cevabın özü bu kadar basit: Birlikte yaşamak, birbirini anlamaktan geçer.