Bugünkü Eyüpsultan’ın kurulduğu arazide II. Theodosios zamanında kurulan manastırlardan ve çevrenin görünümünden dolayı buraya Cosmidion (Yeşil) denmistir. Haliç’in diğer sahilleri gibi yoğun ve zengin bitki örtüsü ile kaplı olması ve civardaki ormanlarda av hayvanlarının bol olması sebebiyle İmparatorlar tarafından av sahası ve sayfiye yeri olarak kullanılmıştır. Roma İmparatorluğu döneminde Eyüp’ün güneyinin küçük manastırlar semti olduğu bazı kaynaklar tarafından bahsedilmektedir. O dönemlerde burada bulunan Leon Makelos manastırının baş papazı savaşa giden imparator, kumandan ve asilzadelere kılıç kuşatmak ve takdis etmek hakkına sahipti. Osmanlı döneminde dikkat çeken özellik padişahların yine burada Eyüp Sultan’da kılıç kuşanmalarıdır. Burada ilk Fatih Sultan Mehmet Eyüp Sultan’nın makamı önünde hocası Akşemsettin’in elinden kılıç kuşanmıştır. Bu tarihten sonra burada kılıç kuşanmak (Taklid-i Seyf) ve padişahların buraya deniz yoluyla gelip karayolu ile dönmeleri, dönerken Yavuz, Fatih, Kanuni, 2.Beyazid’in türbelerini ziyaret etmeleri gelenek olmuştur. Kutsal emanetlerin İstanbul’a getirildikten sonra padişahların biri ruhani biri dünyevi iki kılıç kuşandıklarıda olurdu. Ruhani kılıç için genellikle Hz. Muhammet, Hz. Ömer veya Hz. Ebubekir’in kılıçları tercih edilirdi. Bunlar bazen Şeyhülislam bazen padişahın hocası veya padişahın bağlı olduğu Mevlevi Tarikatı’nın şeyhi tarafından takılırdı. Dünyevi kılıç olarak daha çok Osman Gazi, Fatih, Yavuz veya Kanuni’nin kılıçları tercih edilir, bunları ise askeriyeden Yeniçeri Ağası veya Silahtarağası tarafından kuşatılırdı.

       Eyüp ismini İslam peygamberi Hz. Muhammet’in yakın dostu ve savaşlardaki sancaktarı olan, halk arasında EYÜP SULTAN adıyla tanınan Halid Bin Zeyd Eba Eyyup El-Ensari’den alır.  674-678 arasındaki İstanbul kuşatması esnasında burada şehit düşmüştür. 1453’teki kuşatma sırasında Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemsettin tarafından bulunan mezarı çevresinde fetihten sonra ilk yerleşim yeri oluşmuş ve EYÜP SULTAN adını almıştır.

         Eyüp cami ve külliyesi 1458-1459 yıllarında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır. İlk inşa edildiği zamanki mimari özellikleri tam bilinmiyor. Yapı 1766 depreminde ağır hasar görmüş ve bu tarihten itibaren harap olan cami 1798-1800 yıllarında minareleri hariç temeline kadar yıkılarak yeniden inşa edilmiştir.

       Gerek Eyüp Sultan’ın türbesinin burada bulunması, gerek kutsal emanetlerin güvenlik sebebi ile Topkapı Sarayı’na taşınmasına kadar burada muhafaza edilmesi, en değerli sanat ve kültür eserleri, türbeleri Eyüp’te toplamış ve burayı açık hava müzesi haline getirmiştir. Eyüp Sultan Türbesi’nin bu yerleşim dokusuna kazandırdığı bir başka özellik ise bu türbede yatan kişiyi Evliyaullah bilen hem Osmanlı hemde Cumhuriyet döneminde halk veya pekçok şöhretli ismin son istirahatgah olarak Eyüp’ü seçmiş olmasıyla burayı İstanbul’un en büyük nakropol semti yapmıştır.

     Bu kadar dini öneme sahip olmasına rağmen Eyüp gayrimüslimlerinde yoğun olarak oturduğu bir semttir. 17. Ve 18. Yüzyılda Anadolu ve Rumeli’deki huzursuzluklar, Avrupa ve Kırım’daki toprak kayıpları İstanbul’a göçü arttırmıştır. Özellikle Eyüp çevresine yerleşen Bulgar’lar burada mandıracılık yapmış ve bu mandıralarda yapılan kaymak oldukça ün yapmıştır. O zamanlarda İstanbul ahalisi tarafından Eyüp Sultan’ın meşhur sayılan pek çok ürünü vardı. Kaymak, kebap, oyuncak, kuş lokumu, yazın türbe eriği, sonbaharda Sultan Selim inciri bunların başlıcalarıdır.

     Bahariye önündeki adacıklar Evliya Çelebi’nin deyişiyle Ayvansaray çömlekçilerinin toprak aldığı adalardır. Bu yüzden civardaki yalıların yanına toprakları öğütmek için değirmenler kurulmuştur. Diğer yandan bu adacıkların üzerinde zamanın ileri gelenleri piknik yapar, çalgılı çengili eğlenceler düzenlerlermiş. Zamanla burada yapılan imalathaneler ve fabrikalar, sahil saray, konak, kahvehane ve tekkelerin yerini almıştır.

    19. yüzyılda 2. Mahmut döneminde Eyüp önemini kaybetmiş feshane, iplikhane ve ilk enerji santralanin açılmasıyla Haliç kıyıları sanayiye açılmıştır. Yine bu dönem içinde Yeniçeri Ocağı kaldırılmış ve ordu batılı düzende yeniden teşkilatlandırılmıştır. Yüksek noktalara askeri kışlalar açılmıştır. Açılan bu kışlalardan biride bu bölgedeki Rami Kışlasıdır.

     Cumhuriyet döneminde şehircilik uzmanlarının tamamına yakını Haliç’i sanayi bölgesi olarak öngörmüş ve Eyüp sanayi ile iç içe büyümüştür. Güvenlik sebebiyle kutsal emanetlerin Topkapı Sarayına taşındığı bu dönemde Eyüpsultan artık BİR ziyaretgah, seyir ve mesire yerleri değil, imalathaneler, işçi mahalleleri, orta sınıf konutlar ve mezarlıklardan oluşan bir kent haline gelmiştir. 1957'de Başbakan Menderes’in Prost planlarından hareketle yol açma girişimi sayesinde Eyüpsultan Bulvarının açılmasıyla Cami-i Kebir Caddesi üzerindeki dükkanların yıkılması oyuncaklarıyla meşhur Eyüpsultan’nın oyuncakçılar çarşısının ortadan kalkmasına sebep olmuştur .

       1980'li yillarda Haliç'in sanayiden arındırılması çalışmaları başlatılmış pekçok imalathenenin yanı sıra iskeleler ve Sütlüce mezbahanesi kalkmıştır. Ancak özen gösterilmeyen çalışmalar neticesinde pekçok eski yapı yok edilmiştir. En önemlilerinden biriside padişahların kılıç kuşanma törenleri için Eyüpsultan’a gelişte karaya çıktıkları Bostan İskelesi olmuştur. Yıkılan tesislerin yerine açık saha ve park yapılmıştır. Ayrıca kıyı boyunca kazıklar üzerine oturtulan yeni bir yol yapılarak sahil doldurulmuştur.

Twitter: @dndnbgnistanbul
İnstagram: @dundenbuguneistanbul
Facebook: Dundenbuguneistanbul

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner23

banner24