Merhabalar sevgili Göktürk Dergisi okuyucuları, geçtiğimiz sayıda İstanbul’un geçirmiş olduğu salgın hastalıkların tarihinin birinci bölümünü kaleme almıştım. Yazıyı okuyamayanlar veya okuyupta tekrar hatırlamak isteyenler birinci bölümü “gokturkdergisi.com/salgin-hastaliklarin-tarihi-istanbul-i-makale “ web adresinden okuyabilirler. Şimdi yazımıza kaldığımız yerden devam edelim.
Evliya Çelebi’de “Taun” olarak bilinen Veba hastalığından Seyahatname’sinde bahseder. Evliya Çelebi bir kişi de çıban görülse, komşuları veba hastalığından şüphe ederek derhal evlerini terk ettiklerini, 1-2 yıl da o eve uğramadıklarını, eve geldiklerinde ise her yeri tütsüleyip sirkeyle temizlediklerini yazar. Bu veba’nın insanlara verdiği dehşeti gösteren bir örnektir. Hatta hastalığın ismini söylemekle çağırılacağını düşünen halk veba yerine “Yumurcak” adını kullanmışlardır.
Bazı salgınların sarayı da etkilediği biliniyor. 1836-37 Veba salgınında hastalık Topkapı Sarayı hizmetçilerine de bulaştı. Vefat eden 50 kadar hizmetçinin cesetleri Boğaza atılmış ve Sultan II. Mahmut sarayı terk etmiştir. Osmanlı Sarayı’na giren diğer bulaşıcı hastalıklar Çiçek ve Verem’dir. Padişahlardan I. Ahmet, III. Ahmet ve Sultan Abdülmecit’in çiçek çıkardığı biliniyor. I. Abdülhamit’in 1782’de dünyaya gelen kızı Fatma Sultan çiçekten ölmüştür. Oğlu Şehzade Mehmet Nusret’te çiçek çıkardığında Hekimbaşı ve bütün saray hekimleri Şehzade’nin tedavisiyle görevlendirilmişlerdir. Osmanlı Sarayı’na giren verem II. Mahmut ve Sultan Abdülmecid’in yanı sıra saray kadınlarının da ölümlerine neden olmuştur. III. Selim’in gözdelerinden Safinaz, II. Mahmut’un annesi Tirimüjgan Sultan ve Sultan Vahdettin’in annesi Gülüstü Sultan veremden ölmüştür.
İstanbul’da salgın hastalıklara karşı alınan ilk tıbbi yöntem 1831 yılında Hekimbaşı Behçet Efendi tarafından gerçekleşti. Rusya’dan gelen bir gemiyle yayılan salgının kolera salgını olduğunu tespit eden Hekim Başı Behçet Efendi İstanbul’a gelen ticaret gemilerinin Sarıyer’de ki Büyükliman açıklarında karantinaya alınmasını sağlayarak hastalığın yayılmasını engelledi. Koleradan korunmak için karantinanın ve hijyenin ne kadar önemli olduğunu, alınacak tedbirleri anlatan bir broşür hazırlamıştır. Bu broşür Matbaa-i Amire’de basılarak halka ve orduya ücretsiz dağıtılmıştır. Tüm alınan önlemlere karşın salgında İstanbul halkından 5-6 bin kişinin öldüğü tahmin edilmektedir.
Salgın 16 yıl sonra 1847’de bir kez daha İstanbul kapılarına dayandı. İlk vakalar Trabzon’dan gelen bir buharlı gemi de kendini gösterdi. Hemen akabinde Trabzon’dan gelen ikinci gemi de de kolera tespit edilince o yönden gelen bütün gemiler Kavak’ta 10 günlük karantinaya alındılar. Şehirde ki ilk vaka Galata’da görülünce Meclis-i Tahaffuz ( Yüksek Karantina Meclisi ) olağan üstü toplanarak 10 günlük karantinanın İstanbul’un bütün limanlarına gelen tüm gemiler için uygulanması kararını aldı. Ancak salgın da ikinci vaka Ortaköy üçüncüsü ise Beyoğlu’nda görüldü. Buralardan sonra Tatavla ( Kurtuluş ), Kasımpaşa, Balat, Hasköy, İstinye ve Üsküdar’da tespit edildi. Sonrasında tersanelere demirlemiş savaş gemilerine sirayet etti. 188’i sivil 111’i asker toplam 299 vakanın 122’si ölümle sonuçlandı. Kuleli ve Haydarpaşa kışlaları kısmen boşaltıldı. Kız Kulesi askeri karantina hastanesine dönüştürüldü.
İstanbul 1865’de Kasımpaşa Limanı’na demir atan bir geminin tayfaları vasıtası ile bir kez daha koleranın pençesine düştü. 40 gün süren salgın 30 bin İstanbul’lunun ölümüne sebebiyet verdi. Halk arasında “Büyük Kolera” ismiyle yer alan bu salgında Taksim ve çevresinde ki mezarlıklara defin işlemi yasaklandı. (Göktürk Dergisi’nin bir önceki sayısında ki 1. bölüm de bahsettiğim üzere 1560’da ki salgınla beraber Taksim ve çevresi mezarlık alanı olarak tahsis edilmişti. )
1877’de yeni bir kolera salgını daha oldu. Halkta yaşana panik İstanbul dışına göçlere neden oldu. Osmanlı Devleti salgınla mücadele için Pasteur Enstitüsü’nden yardım istedi. İstanbul’a gelen Maurice Nicolle ve ekibi Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane bahçesine ülkenin ilk Bakteriyolojihanesi’ni kurdu. Ölü sayısında ki artış Nicolle’ün çabalarıyla durdu. Buna rağmen İstanbul’da 15 bin kişi hayatını kaybetti.
Bir sonra ki salgın ne zaman oldu?
Diğer salgınlar da alınan tedbirler nelerdi?
Hangi salgın da bir İstanbul semtinin adı değiştirildi?
Tüm bu soruların cevabı için Göktürk Dergisi’nin bir sonraki sayısında 3. Bölüm de görüşmek üzere …
Sağlıcakla kalın.