Bir zamanlar İstanbul’un ciğerleri sayılan Kuzey ormanlarının kıyısında sessiz sedasız büyüyen Göktürk, bugün ne yazık ki şehrin plansız gelişiminin en sembolik örneklerinden biri hâline geldi.

Lüks konut projeleri, golf sahaları, yüksek duvarlarla çevrili siteler… Dışarıdan bakıldığında modern, düzenli ve üst gelir grubuna hitap eden bir yaşam alanı gibi görünebilir. Ancak bu cilalı vitrin, altına gizlenmiş birçok ciddi sorunu da barındırıyor. Doğayla Savaş Halinde Bir Yerleşim Göktürk’ün büyümesi, sadece şehirleşmenin değil aynı zamanda doğa tahribatının da hızla ilerlemesi anlamına geliyor. Bölge, Kuzey Marmara Otoyolu, 3. Havalimanı gibi dev projelerin etkisiyle zaten ciddi bir ekolojik baskı altındaydı. Şimdi ise ardı ardına inşa edilen konut projeleriyle, kalan orman alanları da hız la yapılaşmaya açılıyor. “Doğayla iç içe yaşam” sloganlarıyla pazarlanan bu yapılar, aslında doğayla iç içe değil; doğanın tam ortasında bir tahribat yaratıyor. Alt Yapı Yetersiz, Ulaşım Kaotik Göktürk’ün hızla büyümesine rağmen altyapı yatırımlarının aynı hızla ilerlemediği açıkça ortada. Bölgenin en temel sorunlarından biri olan ulaşım, hâlâ çözülmüş değil. Sabah ve akşam saatlerinde TEM bağlantı yollarında yaşanan trafik, Göktürk sakinlerinin günlük rutininin parçası hâline gelmiş durumda. Buna ek olarak, su baskınları, kanalizasyon taşmaları gibi altyapı ek siklikleri de sıkça şikâyet konusu oluyor. Yüksek ge lir grubuna hitap eden bir bölgede bu tür sorunların varlığı, kent planlamasının ne denli yetersiz kaldığını gösteriyor. Toplumsal Ayrışma ve “Duvarlı Yaşam” Göktürk’teki lüks siteler, sadece fiziksel değil, sosyolojik duvarlar da örüyor. Kamuya açık alanlar giderek azalırken, her şeyin “site içinde” çözüldüğü bir yaşam tarzı yaygınlaşıyor. Bu durum, kent kültürü nü zedeleyen, toplumsal ayrışmayı derinleştiren bir yapıya dönüşüyor. Mahalle kavramı yok oluyor, yerini güvenlikli alanlara kapanmış bireysel hayatlar alıyor. Yapılması Gerekenler Belli, Fakat Uygulayan Yok Göktürk gibi bölgeler, İstanbul’un geleceği adına ciddi uyarılar barındırıyor. Sürdürülebilir kentleşme, doğa dostu mimari, ulaşım planlaması ve kamusal alanların korunması gibi kavramlar, sadece beledi ye raporlarında kalmamalı; sahada gerçek anlamda uygulanmalı. Göktürk’ün ihtiyacı olan şey, daha fazla lüks konut değil; daha akılcı, planlı ve doğayla uyumlu bir şehircilik anlayışı. Aksi takdirde, bu “modern yaşam alanı”, çok da uzak olmayan bir gelecekte, İstanbul’un ekolojik ve sosyolojik çöküşünün öncü bölgelerinden biri olarak anılacak.