Umut Ceylan, çocukluk hayali olan radyoculuğu samimiyetle harmanlayarak “No Filter” ile kendi kuşağına sesleniyor; filtresiz ama saygılı bir iletişim yolculuğunu anlatıyor.
Lisedeyken radyo hayali kurmuşsun… O yaşta seni tetikleyen neydi? Hayal kurarken korkuların ya da sınırların oluyor muydu?
Aslında ben insanlarla etkileşim kurmayı ve anlatmayı çok seviyorum bir de anlattıklarım birilerine hizmet edip hayatlarının bir noktasına dokunuyorsa benden mutlusu yok. Bunu illa ki kişisel gelişim olarak yorumlamayalım tabi hani boş yapmanın da kalitelisi diye bir laf vardır ya ben o lafı çok seviyorum. Beni korkutan tek bir şey var bu konuda o da haya limin hırsa dönüşmesi bu ikisini olabildiğince ayrı tutmaya çalışıyorum. Hayallerimin hiçbir bir sınırı yok tabi her zaman gerçek ve hayali de ayırt edebilmek koşuluyla.
16 yaşında “bu mesleği ömür boyu yapar sam yeni bir şey öğrenemem” diye karar vermen seni çok olgunlaştırmış. O dönem de kendi kendine verdiğin dersler bugün hayatını nasıl şekillendiriyor?
Aradan 6 sene geçmiş olsa da hala aynı dersler şekil değiştirerek devam ediyor ama şunu söyleyebilirim ki daha uzun ve meşaket iste yen bir yöntem olsa da “ne istemediğimi bilmek bana hayallerimi daha iyi öğretiyor ve daha net bir insan olmamı sağlıyor.
Podcast’i başlatırken “kendi kuşağımla bağ kurabilirim” demişsin… Bugün bu bağı kurarken seni en çok ne heyecanlandırıyor, ne hüzünlendiriyor?
Gerçekçi olmak gerekirse benim jenerasyonumdaki bir insana sürekli olarak radyo dinletemezsiniz, ben müzik dinlemek istiyorsam neden şu an yayın yapan birisinin konuşmasını bekleyem ki o yolun geçmesi için ya da tam tersi o insanın konuşmasının devamını dinleyebilmek adına neden 15 dakika reklam dinleyim? Şu an birisi beni izliyorsa veyahut ta dinliyorsa gerçektek istediği için bu yani bana maruz kalmıyor isteyerek vaktini ayırı Röportaj yor buna emin konuşabilmek bile müthiş bir duygu gerçekten. E tabii ki üzücü yanları da var insanlara uzun süre bir şeyi izletmek ya da dinletmek çok zorlaştı artık direkt onun için önemli olan ne varsa en kısa kesitini izlemek istiyor bu bakış açısına zaman zaman ben de dahilim sanırım.

“No Filter benim samimiyetim” demişsin. Peki bu samimiyeti yakalamak zor mu? Konuklar gerçekten senin istediğin gibi kendilerini bırakabiliyor mu?
Hiç zor değil çünkü günlük hayatta da bu şekilde bu. Siz bir insana hangi duygu ve enerjiyle yaklaşırsanız karşılığını o şekilde alı yorsunuz. En azından kendi hayatım için konuşacak olursam; bazı insanlar vardır en ateş püskürdüğüm anımda bile o insana istemsiz gülümserim, sesim yumuşar. Konuklarım da sağ olsun hep benim onlara yaklaştığım gibi yaklaştı.
İnsanlar “No Filter = küfür ve dedikodu” sanıyor. Sen hiç bunu kırıcı buldun mu, yoksa insanlara filtreyi sen mi öğretiyorsun?
Birisine bir şeyi öğretmek benim haddime olmaz ama kendimi ifade edebildiğim alanlar olunca insanlar anlıyordur beni ve vizyonumu buna eminim çünkü çok değerli insanlara hitap ettiğimi ve içerik sunduğumu düşünüyorum. Kırılmıyorum da çünkü filtresiz denince sansürsüz olarak düşünüyorlar ve sansür dediğimiz kelime de toplumda şu an normalin çok dışında algılanıyor o yüzden hak da veriyorum. Programımda hiçbir zaman sansür yok ve olmayacak ama bu konuşulan konu bakımından tabii ki. Küfür etmek ve bunun sesini açarak yayınlamak inanılmaz basit bir şey, konuğa rencide edici sorular sormak ya da birilerini eleştirmek çok kolay bir şey bel ki de dünyanın en kolay şeyi ama neden in sanların vaktini böyle alayım ya da neden bir çocuk ilk küfürünü benim programımdan öğrensin? İnsanları kazanmak istiyorum dedikodu ya da kaosa yönlendirmemek için elimden geleni yapıyorum. Tabi bunlar da hayatın bir parçası dışlayamayız, yerinde küfür ve kaos diyelim en doğrusu olsun.
Konuklardan biri sana “sen olmasaydın böyle açılmazdım” dediğinde, o anki hislerini nasıl tarif edersin?
Müthiş - müthiş - müthiş Yapmam gereken de budur zaten
Profesyonel bir ekip ve kitlelere hitap etmek… Bu süreçte seni en çok zorlayan, en çok sevindiren ne oldu?
Ekip konusunda şunu söyleyebilirim senin işini kendi işi gibi kıymete alan in sanların olması çok özel bir duygu. Sanırım en çok üzen şey Baran Mengüç’ün bir kesitinden dolayı olmuştu. Baran yaptığımız programda çocukluğundan itibaren yaşadı ğı ırkçılığı göz önüne alarak kendi ırkını yani romanları çok güzel bir şekilde överek anlattı. Bu durum on binlerce insan tarafından yeni den ırkçılığa ve ötekileştirmeye maruz kaldı, büyük bir linç yedi buna hayatım boyunca anlam veremeyeceğim sanırım. Hala da anlamam bir insan bir insanı neden sevmez ya da bir insan tanımadığı bir insana neden kırıcı sözler söylemek ister diye. Umarım saygıyı ve birlik duygusunu hepimiz öğreniriz. Baran’a buradan tekrar teşekkür ederim o güzel sözleri için.

Bir hayalin peşinden giderken kaybettiğin şeyler oldu mu? Ve kazandıkların kaybet tiklerini telafi etti mi?
Samimi bir cevap vereyim kazandıklarım kaybettiklerimi telafi etti ya da etmedi diyecek kadar başarılı hissetmiyorum kendimi. Büyük ihtimalle de uzun süre bunu hissetmeyece ğim. Kolay tatmin olmuyorum hiçbir şeyden buna maalesef mi yoksa iyi ki mi demeliyim? Emin değilim.
İzleyicilerden gelen “orada ben de oturuyormuşum gibi hissettim” yorumlarını okuduğunda, içindeki çocuk gibi heyecanlanıyor musun yoksa biraz da sorumluluk hissi mi geliyor?
Aslında bu yorum beni en iyi hissettiren yorum olabilir çünkü konuklu bir programı sadece ben yapmıyorum benzer işi yapan çokça arkadaşımız var ve birisine soru sormak çok zor bir iş değil açıkçası benim farkımın samimiyet olduğunu düşünüyorum e bir de bunu hissettirebildiysem ne mutlu bana.
Bir konukla öyle bir an yaşadın mı ki, “işte bu yüzden yapıyorum” dedin? O anı anlatır mısın?
Çekimler çok yakın tarihte olduğu için her şey normal geliyor şu an için ama şunu net söyleyebilirim Murda ile kayıt içi ve kayıt dışı ettiğimiz sohbetin kalitesi beni çok tatmin ve mutlu etmişti verdiği her nasihat çok kıymetli bence. Çok seviyorum onu. Bir de absürt ve güzel gelen bir örneği vermek isterim: Özlem Gürses’in arkasında Dr. Dre - 2001 plağıyla bir programının olması hayatım boyunca gülümseyerek hatırlayacağım bir anı.
Samimiyetin sınırları var mı, yoksa tüm filtresizliği herkesle paylaşmak mı senin yolun?
Samimiyet, kırmızı çizgileri ihlal etmediği sürece bir filtresi yoktur benim için No Filter yani :)
2025’te hobiden profesyonelliğe geçiş… Şimdi geriye dönüp baktığında, kendiyle barışık bir Umut Ceylan var mı karşımızda?
Aslında ben hep kendimle barışıktım her zaman sosyal bir insandım. 1. sınıfta Pazartesi günleri okul bahçesinde ilk ben olurdum Andımız’ı okutabilmek için bazen yanlışlık yapardım 700-800 insanın karşısında utanç tan beynim dururdu ne yapacağımı bilemezdim ama bir sonraki Pazartesi okulda yine ilk ben olurdum. Şimdi düşünüyorum barışık olmasam neden o panik ve utanca rağmen yeniden ilk ben gideyim. Ama tabi böyle bir örnek versem de açıp ön kameradan kendimi çekemem acaba o kadar barışık değil miyim? ahahahahaha

Hayatının bir dönemine podcast değil de başka bir hayal yön verseydi, ne olmayı isterdin?
Radyoculuktan önce psikolog olmayı istiyordum. Yine birilerine bir şey anlatmak istiyormuşum.
Ve son olarak: senin No Filter’ının sınırı nerede başlıyor?
Senin de müsadenle buna 25. yaşımda(2027) cevap vermek istiyorum. Maksat sohbetimize veda etmeliyim, vedaları hiç sevmem…