Dünyayı değil, kainatı yerinden oynatır kadınlar gerçekten özgür olsa. Hem de silahla, savaşla değil, sevgiyle, şefkatle sağlanır dönüşüm.
Anaerkil yapının ortadan kaldırılması ve tüm dünyayı erkek hegemonyasının esir almasıyla birlikte kadın hep susturuldu. Kıvrak zekâsı ve çözüm odaklı düşünce yapısıyla kadın, en çetin düşmandı erkek egemen düzene. Biraz olsun sesi duyulduğunda derhal kesilmeliydi o ses. Naifliğine rağmen korku salan sesi sindirilmeli, aciz ve çaresiz bırakılmalıydı ataerkil sistem tarafından. Böylece insanlığı kodlamak ve uyutmak çok daha kolay olacaktı, uykulu zihinleri yönetmek de. Binlerce yıllık hain plan, insanın zihnine kazındı. Ancak yoksul ve sefil halkın başkaldırısıyla başlayan Fransız Devrimi, hak mücadelesi, küreselleşen dünya, yeni pazarlar ve nihayetinde sanayi devrimi ile kadına ihtiyaç duyan erkek egemen sistem devreye girdi. İnşa ettikleri dev fabrikalarda çok sayıda işçiye ihtiyaç vardı. Maliyeti düşürüp kârı arttırma derdindeki işverenler, ikinci sınıf gördükleri kadınları çalıştırmaya başladılar para üreten iş yerlerinde. Kadınlar, hem daha düzenli ve disiplinliydiler hem de ucuz işgücüydüler.
Yüzyıllardır ötekileştirilmiş, hisleri, duyguları ve bedeni sömürülmüştü kadınların. 8 Mart 1908'de New York’ta on beş bin kadın işçi, meşrulaştırılmış sömürüye karşı kısılmış seslerini birleştirip tek bir ağızdan haykırdı. Erkek egemen sistemin meyvelerinden olan kapitalist düzene karşı, paranın insan hayatını satın almasına karşı, parayla satın alınan güce karşı, savaşla, kanla hırsızlanan güce karşı kadınların sesleri yükseldi, göğü deldi.
Erkek egemen sistemin korktuğu başına gelmişti; baskılanan kadın sesi, isyan, alayına isyan başlamıştı. Güçlünün, câninin sistemi kendine yakışır şekilde kanla bastırmaya çalıştı kadınların göğü delen sesini. 8 Mart 1908’deki isyanda yüzlerce kadın, egemenin zulmüne uğradı, yaralandı, katledildi. Gerçi kadın alışkındı yaraya, acıya, zulme. Ancak gök delinmişti bir kere kadınların sesiyle, karanlık aralanmıştı, ışık sızmaya başlamıştı. Devam eden yıllarda her geçen gün ışığın gücü arttı. Kanun önünde eşitlik sağlandı, seçme ve seçilme hakkı tanındı, çalışma hayatına her pozisyonda girdi kadın. Alıştığı ataerkil düzeni din kılıfına sokmaya çalışanlarca baltalanmaya çalışılsa da kadın, dik duruşundan ödün vermedi. Başkaldırının, isyanın ve haykırışların karanlık göğü delişinin üzerinden bir yüzyıl geçti.
2025’te kadın, ikinci sınıf olmadığının farkında. Babasından, ağabeyinden, eşinden, oğlundan bir adım geride olmadığının bilincinde. 1908’de kadınların canlarını vererek karanlıkta açtıkları kapının kapatılması imkansız. O kapı her geçen gün büyüyor, büyüyecek de.
Kadının çözüm odaklı, rengarenk, yaratıcı ruhundan korkan, insanlığı uyutup planlarını yürütmenin peşinde olan karanlık sistem, kadın cinayetleri ile kadını susturmanın peşinde. Dünyevi düzen üzerinde her gün kadın cinayetleri işleniyor, karanlık sistemin kuklası haline getirilen mahsun ülkemde katledilen kadınların ardı arkası kesilmiyor. Karanlık düzen için son bir umut, son bir çırpınış tüm bu cinayetler. Kontrol altına alınıp şeytanlaştırılan katiller, karanlığın piyonları olarak görevlerini ifa ediyor; ancak karanlık sistemin aklı, kadını alt etmeye yetmeyecek.
Tüm insanlık uyanışa geçmişken, oynanan oyunun oyuncuları ve kuralları tek tek ifşa oluyorken, sevgi boyutuna dönüşüm hız kazanmışken kadının yok sayılması, ötekileştirilmesi mümkün değil. Bizler kadın olarak, insan olarak dünyanın dönüşümü için mücadele etmeye devam edeceğiz. Biliyoruz ki, MÜCADELE KAZANDIRIR!