Ulu ağaç çatırdıyor, yaprakları alev alev… Dallar bir bir düşüyor yere. Alevler bulutlara karışmış. Kuşlar kanat çırpıyor halsizce, ya karıncalar? Yok olacaklarını bile bile yangından kurtulmanın derdinde. Kartalkaya’da yanıp kül olan umutlar, heyecanlar, aşklar, planlar… Yitip giden insani duygulara ne demeli peki?

Yapılan yorumlar, kanı donduran sahneler misali. Sahi, yaşanan faciaya insanca üzülen kaç kişi var? Çoğu, orada yanarak ölenlerin yerinde ben olsaydım, çocuğum olsaydı diye düşünerek korkuya kapılmış aslında. Yitip giden canların ruhu acıyor, insanlar yangının sorumlusunu arama kavgasında. Kanun, yönetmelik açık ve net ama tabii istifa zor geliyor koltuk sevdalılarına.

Dört bir yana sıçrayan alevler siyasileri de sarmış durumda. Ormanlara yapılan önlem amaçlı soğutmalar yetersiz kalır gibi görünüyor en sonunda. Her gün yeni bir tutuklama... Akşam yemeği sonrası içilen Türk kahvesi misali, her gece yeni bir tutuklama. Yargı! Yargı bağımsızdı sanki, en azından öyle olması gerekirdi. Amfideki derslerden hatırda kalan, yargının bağımsızlığıydı.

Yoksa yitip giden değerler gibi ülkedeki tüm hukukçuların bilgileri ve tecrübeleri de mi yitip gitti? Silinemez olması gereken değerli bilgiler, hatırlamakta zorlanıldığı kesin; ancak bu hafıza kaybı geçici.

Yükselen alevler ekmeğinin derdinde olanı yaktı geçti. Diğerleri ise şömine başında çaylarını yudumlayarak alevleri seyretmeye girişti.

Alev bu, yangın! Fukaranın evini yıkıp geçti, yoksa sırada zenginin malikanesi mi var? Sahi, Los Angeles’ta nice milyarderler bitti…

Tez vakitte insan olma bilincine ulaşma ve insana yakışır bir dünyada, adilce yaşama ümidiyle.