Yerel yönetimleri ahtapot misali saran suç örgütünün yolsuzlukları ortaya döküldükçe bu zat da panikliyor, çirkinleşiyor, kontrolü iyice kaybediyor" ifadelerini kullandı.

İşte Erdoğan'ın konuşmasından satır başları: Aziz milletim, ilim, kültür ve sanat camiamızın değerli üyeleri, değerli misafirler, size en kalbi duygularımla, hürmetle, sevgiyle selamlıyorum. Kütüphane 5.0 ve İnsan Merkezi Dijital Dönüşüm Uluslararası Konferansı münasebetiyle sizleri Millet Kütüphanemizde ağırlamaktan büyük bir bahtiyarlık duyuyoruz.

Farklı alanlarda ortaya koydukları eser ve ürünlerle ufkumuzu aydınlatan ilim ve kültür erbabımıza bu vesileyle şükranlarımı iletiyorum. Ebediyete intikal eden kütüphanecilerimizi, aydınlarımızı, sanatçılarımızı; çalışmalarıyla ülkemize ve insanlığa katkı yapan her bir ismi burada rahmetle yâd ediyorum. Türk kütüphaneciliğinin bugünlere gelmesinde emeği ve katkısı olan, ömrünü kütüphaneciliğe adayan tüm muhibban-ı kütübe, yani kitap sevdalılarına aynı şekilde teşekkürlerimi sunuyorum.

4 Kasım’da başlayıp bugün sona erecek konferansın; kütüphanelerimiz ve kütüphanecilerimiz başta olmak üzere, ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Bu önemli konferansı tertipleyerek bir araya gelmemize vesile olan Anadolu Üniversite Kütüphaneleri Konsorsiyumu’nu ve Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanemizin mensuplarını gönülden tebrik ediyorum.

Kıymetli misafirler, sevgili gençler. biz, 'Yaratan Rabbinin adıyla oku' olan bir inancın müntesipleriyiz. İlim erbabımız, bilgiyi yitik malları olarak görmüş ve hayatları boyunca bilginin peşinde koşmuşlardır. İfade etmek durumundayım; kütüphanecilik anlamında bin üç yüz yıllık, çok köklü bir geleneğimiz var. Emevilerden Abbasilere, Selçuklulardan Osmanlı Cihan Devleti’ne, oradan bugünkü Cumhuriyetimize kadar bu alanda ciddi bir birikime sahibiz. Asırlar boyunca imar ettiğimiz şehirlerde, kurduğumuz devletlerde, inşa ettiğimiz medeniyetlerde kitap ve âlim hep merkezde yer almıştır. Şam’daki Beytü’l-Hikme, Bağdat’taki Nizamiye Medresesi, Anadolu’da Karatay Medresesi, Gök Medrese, İstanbul’da Sahn-ı Seman ve Süleymaniye Kütüphaneleri ve daha niceleri… Tüm bu yapılar yalnızca kendi muhitlerine değil, tüm dünyaya ilim ve irfan yaymışlardır. Gerek cami, gerekse vakıf ve medrese kütüphanelerimiz; hem dinî ilimlerde hem de pozitif bilimlerde güvenilir bilginin temel kaynakları olmuştur. Avrupa’dan ve dünyanın diğer bölgelerinden bilim insanları ve talebeler, işte bu merkezlerde asırlar boyunca ilim tahsil etmeye gelmişlerdir. Öğrendikleri bilgi ve metotlarla, kendi ülkelerindeki üniversite ve kütüphanelerin kurulmasına öncülük ettiler. Hakkımız tam manasıyla teslim edilmese dahi, günümüzün bilim ve kültür mirasına milletimizin yaptığı katkı göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür.

Tarihimize şöyle bir göz attığınızda karşınıza çıkan ilk hakikatlerden biri şudur, değerli dostlar: İlme ne zaman hak ettiği kıymeti vermişsek, kitaba ve bilgiye ne zaman dört elle sarılmışsak, dünya tarihine geçen en büyük başarılarımızı işte o zaman elde etmişiz. Huzur ve güvenliğimizi, refah seviyemizi işte o zaman istediğimiz düzeye getirebilmişiz. Fakat ilimle, irfanla, bilgiyle, kitapla aramız açıldığında ise geriye düşmüş, zayıflamış, güç kaybetmiş; takip edilen değil, takip eden konuma gelmişiz.

Burada şu anekdotu sizlerle özellikle paylaşmak istiyorum, gençler, burası çok önemli: Yavuz Sultan Selim Han hem âlimlere büyük hürmet gösterir hem de okumayı çok severdi. O kadar ki sefere çıktığı zamanlarda seyyar kütüphanesini de yanına aldırırdı. Mısır Seferi dönüşünde, devrin en büyük âlim ve müverrihlerinden Kemal Paşazâde ile yan yana, at üstünde ilmî bir sohbete koyulmuşlardır. Bu sırada Kemal Paşazâde’nin atının ayağı aniden bir çukura girdi ve bu çukurdan Yavuz Sultan Selim Han’ın kaftanına çamur sıçradı. Son derece müteessir olan Kemal Paşazâde’ye Yavuz Sultan Selim şu hikmetli cümleyi kurdu:
“Üzülmeyiniz hocam. Âlimin atının ayağından sıçrayan çamur, bizim için üzüntü değil, bir iftihar vesilesidir.”

Sonra döndü ve maiyetinde bulunanlara şu talimatı verdi: “Alınız bu çamuru, bu çamurlu kaftanımı; öldüğüm zaman üzerime örtünüz.” Sadece bu örnek bile, tarih ve medeniyetimizde ilmin ve âlimin tuttuğu yeri göstermesi bakımından, öyle zannediyorum ki önemli bir referanstır.

Kıymetli misafirler, değerli kitapseverler, cami ve medrese kütüphanelerimizin yanı sıra müstakil kütüphanelerimiz, 17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yükselmeye başladı. Köprülü Kütüphanesi, Atıf Efendi, Râgıp Paşa, Nuruosmaniye ve Hamidiye gibi kütüphaneler uzun yıllar ilim hayatımıza damga vurdu. Hepsi birer bilgi hazinesi olan bu yapılar, sadece belli bir kesimin değil, halkın tamamının kullanımına açık bir haldeydi. Okuyan, sorgulayan, merak eden, araştırma yapmak isteyen herkes bu kütüphanelerden faydalanabiliyordu.

"KÜTÜPHANELERİMİZ, TEK PARTİ ZİHNİYETİNİN TEPEDEN İNMECİ UYGULAMALARINDAN DOLAYI TUĞLA YIĞININA DÖNÜŞTÜ"

Tabii şu acı gerçeği de ifade etmek mecburiyetindeyim. Bu zengin müktesebatı, özellikle Cumhuriyetimizi maziden bir kopuş olarak gören tek parti yıllarında, ne yazık ki yeterince değerlendiremedik. Eşsiz kaynaklarla bezeli kütüphanelerimiz, tek parti zihniyetinin tepeden inmeci uygulamalarından dolayı, merhum Cemil Meriç’in benzetmesiyle, birer tuğla yığınına dönüştü. Nice kuşakların geçmişiyle arasına kalın duvarlar örüldü. Bu ülkenin aydınlık yarınları olan genç nesillerin kendi kökleriyle bağı zayıflatıldı. Evlatlarımız, medeniyet değerlerine bilerek yabancılaştırıldı.

Bu politikalar sebebiyle koca bir nesil ne Şarklı kalabildi ne Garplı olabildi; iki arada bir derede maalesef oradan oraya savruldu. Türkçe ezan garabetinden, musiki yasaklarına, rahmetli Âşık Veysel’in bizzat yaşadığı kılık kıyafet dayatmalarına kadar, hayatın birçok alanında bunu gördük, yaşadık, milletçe tecrübe ettik. Yaşadığımız bütün bu olumsuzluklara rağmen, yeniden ayağa kalkmayı; köklerimizle ve tarihimizle yeniden bütünleşmeyi, öyle veya böyle başardık.

"KÜTÜPHANECİLİK MİRASIMIZI YAŞATMAYA, GELİŞTİRMEYE DEVAM EDİYORUZ"

Bakınız; bugün okul öncesinden doktora sonrası düzeye kadar eğitim kurumlarımızla, kütüphanelerimizle, gençlik merkezlerimizle çıtayı her geçen gün daha yükseğe taşıyoruz. Kültür Bakanlığımız, Millî Eğitim Bakanlığımız, üniversitelerimiz, vakıflarımız ve yerel yönetimlerimizle el ele vermek suretiyle kütüphanecilik mirasımızı yaşatmaya, geliştirmeye devam ediyoruz.

Cumhurbaşkanlığı olarak bu sürece liderlik ediyoruz. Şu anda içinde bulunduğumuz Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’ni, 5 yıl önce Ankara’mıza ve ülkemize kazandırdık.

5 milyon 100 bini aşkın bölümü matbu olmak üzere, dijitalleştirilmiş yayınlarla birlikte 141 milyon 700 bin kaynakla burayı dünyanın en büyük üçüncü kütüphanesi hâline getirdik. 300 milyonun üzerinde elektronik kaynağı araştırmacıların kullanımına sunduk.

112 ülkeden, 135 farklı dilde eserin yer aldığı Dünya Kitaplığı; 13 ana veri tabanı, 233 alt veri tabanı; 125 bin metrekarelik alanı ve 5 bin kişilik oturma kapasitesiyle; toplantı ve seminer salonları, teknoloji sınıfları, açık ve kapalı otoparkı, yemek salonları, kafeteryaları ve tam 201 kilometre raf uzunluğu ile Millet Kütüphanemizi öğrencilerimizin, akademisyenlerimizin ve tüm vatandaşlarımızın hizmetine verdik.

Cumhurbaşkanı Erdoğandan Özele sert cevap: Ayarları bozulmuş hakaret otomatı gibi ağzından çıkanı kulağı duymuyor

"TOPLAM 8,5 MİLYON ZİYARETÇİYİ MİLLET KÜTÜPHANEMİZDE MİSAFİR ETMENİN KIVANCINI YAŞADIK"

Geçtiğimiz sene 2 milyona yakın ziyaretçiyi ağırlayarak dünyada üçüncü sıraya yerleştik. Laf ola, beri gele yok. İcraat, icraat, icraat! Bu yıl ekim ayı itibarıyla, dikkatinizi çekiyorum, toplam 8,5 milyon ziyaretçiyi Millet Kütüphanemizde misafir etmenin kıvancını yaşadık. Bilhassa liseli ve üniversiteli gençlerimizin kütüphanemize çok yoğun ilgi gösterdiğini görüyor, bundan da büyük bir memnuniyet duyuyorum. Her sabah erken saatlerde pırıl pırıl evlatlarımız, Millet Kütüphanesi’ne gelmek için adeta birbirleriyle yarışıyor.

Biz de burada okuyan, yazan, araştırma yapan veya sınavlara hazırlanan gençlerimize günde iki öğün çorba ikram ediyoruz. 15 çeşit içecek ve keklerimizi yine ücretsiz olarak buradaki genç evlatlarımıza sunuyoruz. Bu yılın ilk sekiz ayında 5 milyon 927 bin adet ücretsiz ikramda bulunduk.

Bir başka önemli rakam şudur: Kütüphanemizde düzenlenen 1.894 eğitim ve bilim atölyesinde tam 17.642 katılımcı, hiçbir ücret ödemeden eğitim aldı. Yine son beş yılda, Millet Kütüphanemizde 46 büyük sergiye ev sahipliği yaptık.

Kıymetli misafirler, sevgili gençler, şunu da büyük bir memnuniyetle ifade etmek isterim: 2024 yılı sonunda Kültür Bakanlığımıza bağlı halk kütüphanelerimizdeki üye sayısını 6,7 milyona, kullanıcı sayısını 38,7 milyona ve kitap sayısını da 25 milyona çıkararak tüm zamanların en büyük rekorunu kırdık. Bu yıl ise güncel üye sayımız 7,6 milyona, kitap sayımız 25,6 milyona ulaştı. Hâlihazırda dağıtımda olan 800 bin yeni kitabımızla, bu sayıyı yıl sonunda inşallah 26,4 milyona yükselteceğiz.

2026 yılında açacağımız yeni kütüphanelerle toplam kullanım alanımızı 800 bin metrekareden 1 milyon metrekareye, oturma kapasitemizi ise 150 binden 200 bin kişinin üzerine taşıyacağız.

Kütüphanecilik hizmetlerinde başarılarımıza her gün bir yenisini ekliyoruz. İki yıl önce, büyük yürüyüşümüzde yeni bir halka, yeni bir safha olarak tarif ettiğimiz, çok önemli bir adımın ürünü olan Rami Kütüphanemizin açılışını yapmıştık. Orayı hatırlıyorsunuz herhalde. Bu kütüphanemizi sosyal donatılarıyla, atölye çalışmalarıyla, kültür ve sanat etkinlikleriyle yaşayan ve üreten bir merkeze dönüştürdük. Rami Kütüphanesi bünyesinde faaliyet gösteren ve dünyanın en büyük yazma eser restorasyon laboratuvarı olan Kitap Şifahanemizde, bu sene 40.000 eserin durum tespitini, 28.000 eserin ise temizlik işlemini yaptık. Çoğu tahribata uğramış 4.446 eserin de restorasyonunu yaparak muhafaza altına almış olduk.

Cumhurbaşkanı Erdoğandan Özele sert cevap: Ayarları bozulmuş hakaret otomatı gibi ağzından çıkanı kulağı duymuyor

"ÖNÜMÜZDEKİ AYLARDA HAYDARPAŞA’DA YİNE MUHTEŞEM BİR KÜTÜPHANEMİZİ HİZMETE AÇACAĞIZ"

Şurası da çok önemlidir; buradaki misafirlerimizden muhakkak hatırlayanlar olacaktır: 28 Şubat döneminin ruhsuz, köksüz, tarih şuurundan yoksun zihniyetinin kurbanlarından biri de İstanbul Üniversitemizdeki tarihî kitaplardı. Adı baskı ve zulümle anılan, zamanın rektörü tarafından üniversitenin Nadir Eserler Kitaplığı ve binlerce nadir eser çöpe atılmıştı. Bunların arasında Sultan II. Abdülhamid Han’ın özel kitaplığı da vardı. Tasnif ve kataloglamasını yaparak bu eserleri yeniden okuyucuların istifadesine sunduk. İstanbul’da tüm ithamlara, tüm iftiralara rağmen Atatürk Kültür Merkezi’ni yeniden ve çok daha güçlü bir şekilde inşa ettik. Önümüzdeki aylarda Haydarpaşa’da yine muhteşem bir kütüphanemizi hizmete açacağız.

Son yıllarda Türkiye’nin ilk gar, havalimanı ve alışveriş merkezi kütüphaneleriyle, 0-3 yaş bebek, tarım, turizm ve müzik kütüphanelerini hayata geçirmiştik. Yakın zamanda bir ilke daha imza atarak, ülkemizin ilk hastane halk kütüphanesini eylül ayının sonunda hizmete açtık.

Bir taraftan dijitalleşme alanında da çok ciddi mesafe katettik. Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığımızın koleksiyonunda yer alan 457 bin eserin dijital nüshasını araştırmacılarımızın istifadesine sunduk. Derleme ve kataloglama faaliyetlerinde de çok iyi bir karnemiz var. 2024’te 107.033 kitabı derleyerek Cumhuriyet tarihi rekorunu kırdık. Eylül 2025 itibarıyla yapılan 154 bin kataloglama faaliyetiyle yeni bir başarıya ulaştık.

Millî Dijital Kütüphane Projemiz kapsamında, Millî Kütüphanede verilen hizmetlerin sanal bir modellemesini yaparak dijital ikizini oluşturduk. Millî Dijital Kütüphane üyelerimiz, Ankara’daki yerleşkeye ek olarak ülkemizin dört bir yanındaki 69 halk kütüphanemizde kurulan erişim istasyonlarından 20 milyondan fazla kaynağa erişebiliyor. Tüm bu hizmetlerde emeği geçen bakanlıklarımıza, kurumlarımıza, bilhassa da kütüphanecilerimize teşekkür ediyorum.

"AYARLARI BOZULMUŞ HAKARET OTOMATI, AĞZINDAN ÇIKANI KULAĞI DUYMUYOR"

Değerli dostlarım, sizler gibi seçkin konuklarımızın önünde bunu gündeme getirmek istemezdim. Ancak siyasetçiler olarak, saldırılar karşısında siyaset kurumunun itibarını da korumamız gerekiyor.

Dün ana muhalefet partisi genel başkanının hezeyanlarını hem kendi partisi hem de ülkemiz siyaseti adına inanın hicap duyarak takip ettim. Konuşan, Türkiye’nin ikinci büyük partisinin genel başkanı mı, yoksa ayarları bozulmuş bir hakaret otomatı mı, maalesef belli değil. Türkiye böyle bir siyasî üslubu, böyle bir çiğliği asla hak etmiyor. Öte yandan şunu da hepimiz çok iyi biliyoruz: Zihin fukara olunca, akıl ukala olur; dilin de freni boşalırmış.

Ortada, bakın, gerçekten üzülerek söylüyorum; zihni ile dili arasındaki bağı tamamen kopmuş, ağzından çıkanı kulağı duymayan zavallı bir şahıs var. Zat, gün aşırı söylediği yalanlarla, önüne gelene attığı iftiralarla, meydanlarda savurduğu hakaretlerle giderek daha saldırgan hâle geliyor. Yerel yönetimleri ahtapot misali saran suç örgütünün yolsuzlukları ortaya döküldükçe bu zat da panikliyor, çirkinleşiyor, kontrolü iyice kaybediyor.

Biz elbette, günden güne daha da seviyesiz ve sevimsiz bir hâl alan bu dile, siyaseti enfekte eden bu zehirli söylemlere milletimizi mahkûm etmeyiz. Dün zaten hem genel başkan vekilimiz ve parti sözcümüz hem de diğer arkadaşlarım bu zata hak ettiği cevabı, onun düzeyine inmeden verdiler. Kendisine tavsiyem şudur: Biz az söyledik, o çok anlasın.

Bu düşüncelerle konferansımızın hepimiz için bir kez daha hayırlara vesile olmasını diliyorum. Programımızı teşrif eden tüm misafirlerimize tekrar teşekkür ediyorum. Emeği geçen kardeşlerimizi canı gönülden tebrik ediyorum. Sağ olun, var olun, kalın sağlıcakla.

Cumhurbaşkanı Erdoğandan Özele sert cevap: Ayarları bozulmuş hakaret otomatı gibi ağzından çıkanı kulağı duymuyor

Kaynak: https://www.milliyet.com.tr/gundem/cumhurbaskani-erdogandan-ozele-sert-cevap-ayarlari-bozulmus-hakar